SERGİ İÇERİĞİ

Birinci Dünya Savaşı’nda yazılmış 25 bin esir mektubu arasından seçilen mektuplar; fotoğraf, video ve enstalasyonlar eşliğinde, savaşın ve esaretin karanlığında filizlenen umutların, özlemlerin ve zorlu mücadelelerin hikayesini anlatıyor.

7559302672_0191683ffa_o-rsz

Savaşın Gölgesinde Esirler

Bir savaşın ardında bıraktığı sayısız trajediyi ve hikâyeyi anlamadan, yarattığı yıkımı idrak etmek güçtür. Birinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca asker ve sivil, düşman topraklarında esir düşerek, ailelerinden ve sevdiklerinden uzakta zorlu şartlarda hayatta kalmaya çalıştı. Bu esirler, savaşın insanlık dışı tabiatının birinci elden mağdurlarıydı. Onların yaşadığı zorluklar, savaşın sadece cephede değil, gerisinde de ne kadar yıkıcı olduğunu gözler önüne seriyor.

Esirler Mısır’daki susuz çöllerden; Hindistan’ın nemli ve boğucu iklimine, Fransa’nın fabrika ve çalışma kamplarının ağır şartlarından, Rusya’nın ıssız adalarına ve Sibirya’nın dondurucu soğuğuna kadar geniş bir coğrafyaya yayılan zorlu bölgelerde hayatta kalma mücadelesi verdi.

Türkiye’deki esir kamplarının yer aldığı bölgeler ise genellikle iç kısımlardaki demiryolu hatları üzerindeydi.

Kimliklerinden, hikayelerinden, sevdiklerinden ve köklerinden koparılan, savaşın gölgesinde başka bir kimlik ve hikaye giyinmek zorunda kalan evlatlar, babalar, eşler, torunlar… Onların bir kayıt numarasından ibaret olmadığını gösteren bu belgeler, insanlığımızın ve haysiyetimizin vazgeçilmezliğini gözler önüne seriyor.

1204-5.10-rsz

Esaretin Belgeleri

Esir kamplarına girişte esirlerin paraları ve değerli eşyaları alıkonulur ve onların yerine adlarına tanınan sembolik tutarlar para dağıtım listeleriyle kayıt altına alınırdı. Esirlere yapılan para transferlerinin makbuzları, gelen paketlerin dağıtım dökümleri, mektupların akıbetini denetleyen tahkikat belgeleri ve vefatları belgeleyen ihbarnameler de arşivlenirdi. Savaş bürokrasisinin soğuk ellerince tutulan bu kayıtlar, esirlerin kısıtlı hak ve özgürlüklerine dair önemli bilgiler sunuyor.

i̇mg006-low_res-scale-2_00x-2-rsz

İrtibat

Savaş esirleriyle yakınları arasındaki iletişimin sürdürülmesinden aracı kurumlar sorumluydu. Osmanlı esirleri için bu köprüyü Hilâl-ı Ahmer (Kızılay) kurarken; Hristiyan esirlerin ana iletişim kanalı Kızılhaç ve YMCA (Young Men’s Christian Association / Hristiyan Gençler Cemiyeti) idi. Bu organizasyonlar, esirlerin isimlerinden memleketlerine ve kaldıkları kampların detaylarına kadar oldukça kapsamlı bilgiye sahipti. Kurumlar aynı zamanda kamplardaki sağlık koşullarını denetlemekle, esirlerin mektuplaşma süreçlerini kolaylaştırmakla, yaralı ve hasta esirlerin değişimini koordine etmekle de yükümlüydü. Esirlere giyecek ve yiyeceğin yanı sıra mektup kâğıdı, zarf ve kalem gibi materyaller de sağlanırdı.

1939 Erzincan depremi

Zor Zamanlar

Esir düşen askerler ilk olarak dillerini bilen yetkililer tarafından rütbeleri, birliklerinin durumu ve askeri sırlar hakkında sorguya alınırdı. Genellikle güvenlik şeritleriyle çevrili binalarda ve tel örgülerin ardında yaşamak zorundaydılar. Mısır’ın çöl şartlarında trahom gibi göz hastalıkları çok yaygındı. Esirlere uygulanan yanlış veya eksik tedaviler durumu daha da ağırlaştırırdı. Esir kamplarında; sıtma, ishal, tifo, tifüs, dizanteri ve kronik bağırsak hastalıklarının yanı sıra İspanyol gribi gibi bulaşıcı hastalıklarla ve sinirsel rahatsızlıklara da sıkça rastlanırdı.

2024-03-30_05-11-49

Esaret Gazeteleri

Birinci Dünya Savaşı’nda esir düşen Osmanlı askerleri onlarca gazete çıkardı. Elle yazılıp karbon kağıdı ile teksir edilen bu gazeteler, esirlerin esareti unutmak ve dayanışmak için verdikleri mücadelenin nadide birer nişanesi olma niteliğindedir. Bu çalışmalara verilen emek, uzun yıllara yayılan esaret hayatının salt çileden ibaret olmadığını, gündelik uğraşların yanı sıra spor, musiki gibi çeşitli sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerin de esirler için merkezi bir öneme sahip olduğunu gösteriyor.

916-150.1-rsz

2 Mektup 4 Kartpostal

Esirler için dış dünyayla haberleşmenin tek yolu mektup veya kartpostallardı. Her esirin ayda iki mektup ve dört kartpostal yazma hakkı bulunmaktaydı. Fakat mektuplar genellikle sansüre uğruyordu. Okuma yazma bilmeyen esirler için mektuplar, çavuşlar ya da komutanlar tarafından yazılıyordu. Gönderilen mektup ve kartpostallara cevaplar 45-50 gün sonra ulaşıyordu. Özellikle İngilizlerin Hindistan ve Mısır’daki büyük esir kamplarına, ayda 2 bin 500 kadar mektubun ulaştığı biliniyor. Bu mektuplarda esirlerin sağlık durumlarına, adres değişikliklerine, para ve diğer ihtiyaçlarına dair bilgiler yer alıyordu. Esirlerin aileleri ise büyükelçilikler ya da yardım kuruluşları aracılığıyla, eşya kolileri gönderimi ya da para havaleleri yapabiliyordu. Hilal-i Ahmer aracılığıyla Türk esirler daha düzenli bir şekilde mektup alabiliyordu.

165-bo-13401-rsz

Zorlu Yolculuk

Esirler toplama kamplarına genellikle yaya olarak götürülürdü. At veya deve sırtında kamplara taşınan az sayıda şanslı esir olsa da, çoğunluk günlerce süren bu zorlu yürüyüşü yapmak zorunda kalırdı. Nakil aşamasındaki en büyük sorunların başında yiyecek ve su eksikliği geliyordu. Esirler, ilk toplandıkları bu kamplardan gemi veya trenlerle öncelikle geçici istasyon kamplarına, ardından da nihai durakları olan esir kamplarına taşınırlardı.

cw62dc-rsz

Esir Kampında Günler

Genellikle tek tip kıyafet giyen savaş esirleri, rütbelerine göre muamele görseler de pek çoğu bu düzenin içinde temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırdı. Yatak, dinlenme, yemek, içme suyu ve sağlık hizmetleri gibi ihtiyaçlar tam anlamıyla karşılanamazdı.

Esirler kamplarda vakitlerini dil öğrenme, tiyatro, spor yapma, eski gazeteleri okuma, kendi gazetelerini çıkarma ve bu gazetelere karikatür, şiir, makale yazma gibi faaliyetlerle geçirirlerdi.

Kamplarda kavga, yaralama ve cinayet hadiseleri sıkça yaşanırdı.

2k9bmc0-rsz

Eve Dönüş

Ekim 1917 Devrimi sonrası Rus kamplarından firar eden Türk esirleri, Japonya ve Çin üzerinden ülkelerine geri dönmüşlerdi. Esirlerin dönüş süreci, Fransız Guyanası gibi uzak bölgelerde 1938’lere kadar devam etti. Ancak ne yazık ki birçok esir, esaretten dönemedi.

dscf3696 2-rsz

Kuş Enstalasyonu

Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu koşullarında adresine ulaşamayan 25 bin esir mektubu, 100 yıl boyunca arşivlerde korundu.

Zamanda ve mekanda adeta takılı kalan bu meramların azad edilme ve muhataplarına ulaşma zamanı geldi.

Asker ettiler beni kıdemli çavuş

Gurbet çöllerinde oldum bir baykuş

Anadan babadan yârdan bir haber yokmuş

Uçun kuşlar uçun sılaya doğru

dscf3788-rsz

Aynalı Oda

“Geçmiş bir ayna gibidir, ona baktığımızda kendimizi görürüz”

dscf3761-rsz

Yas Odası

Bu oda, yaşamları, vatanları ve aileleri savaşın korkunç elleri tarafından paramparça edilmiş atalarımızdan bize kalan yası tutabilmemiz için açılmış bir alan. Her yas gibi bu yas da dikkatimizi, özenimizi ve hürmetimizi hak ediyor. Gelin bu odada hep birlikte ama yalnız, atalarımızın hatıralarını ve yaslarını itina ile onurlandıralım. Onlar için dua edelim ve aynı vefayı günün birinde bir ata olarak görmeyi ümit edelim.

dscf3734-rsz

Dijital Oda

Sessiz mektuplara bir ses, zamanda donmuş karelere bir hareket veren bu mekan, dün ile bugünün, analog ile dijitalin iç içe geçtiği bir deneyim sunuyor.

DSC02760

Kelimelerin Dirayeti

Bilinmek, anlaşılmak için kullandığımız tüm sözler, esaretin ve tecridin karanlığını delen ışık hüzmeleri gibi iyileştirici ve yol göstericidir. Mektup yazmak, kelimelerin sahip olunan tek araç olduğu bir yerde, sessizliğe ve ümitsizliğe teslim olmamayı gerektirir. Savaş esirlerinin mektupları, insanlığımıza, bağlarımıza ve aidiyetimize karşı yükselen tehditlere karşı bir başkaldırıydı. Savaşa ve onu izleyen yüzyıla direnerek bugün buraya ulaştılar. Ve işte karşınızdalar.

Birinci Dünya Savaşı’nda esir düşenlerin mektuplarından derlenen bu kelimeler, yaşam, dirayet, ümit, özlem ve dua taşıyor. Sıcaklıklarını hissediyor musunuz?